
MUTLAK GÜÇ KAPANI (DİKTATÖRLÜK)
Tabi ki “Diktatörlük” denilince son zamanlarda akla ilk gelen ne yazık ki yine İslam coğrafyası olmakta. Aslında gerçek İslam ile hiçbir bağlantısı bulunmayan bir durumdan bahsediyorum. Belki de bazı şer odakları da böyle düşünülmesi için uğraşmaktalar. Dünyaya birçok acı ve yıkım getirmiş olan Hitler ve Musollini’nin oluşturdukları çarpık düzeni yöneten güçlerden ziyade, yanlış lanse edilmek istenen İslam coğrafyasında bulunan ve bizi daha fazla ilgilendirdiğini düşündüğüm ülke ve şahıslara değinmek istiyorum. Burada öne çıkan argümanlardan biri olan Narsisizm (Özseverlik) tabirinin doruk noktası olarak nitelendirebileceğimiz, psikolojik ve sosyal bir sıkıntı durumudur. Yakın tarihimizden örnekler ile anlatmaya çalışacağım, halk için kaos ve infiale yol açan ancak diktatör için hazırlanmış film senaryosu tadında bir yaşam biçimi yani “İktidara muktedir olabilme savaşı” dır. Asıl konuya başlamadan önce bence bu konuyu çok iyi özetleyen şu Ayeti sizlerle paylaşmak isterim;
Eskiden Monarşi ile yönetilen ülkelerin, günümüzde sadece isimlerinin değişmesi ancak siyasi ve sosyal olarak değişmeyen sistemleri özellikle Arap baharı ile gündeme sıklıkla gelmeye başladı. Benimde bu konuyu ülke ülke anlatmaya çalıştığım ‘Bahar Havası Araplara Yaramadı’ yazı dizisinden bu konuyu okuyabilirsiniz. Özellikle Batı kaynaklarının kendi çıkarları için sürekli servis ettikleri bu durumu psikolojik ve sosyal açıdan inceleyelim. Diktatörlük olarak adlandırılan bu sistemin ve Diktatör olarak isimlendirilen bu şahısların bir çok ortak özelliği bulunmakta. Birkaç başlıkta bu özelliklerden bahsedeyim.
- Gücü Ele Geçirmek
Öncelikle bu şahısların dünya görüşleri hiçbir zaman ilerlemez ve hep aynı yerden bakarlar. Zirveye çıkmak ve orada ebediyen kalmak isterler. Aslında kendilerini orada görmeleri onları en çok yıpratan ve tüketen şey olur. Çünkü; güvensizlik ve kibir onların en büyük zaafı haline gelir. Bu coğrafyadan örnek verirsek bir çoğunun asker kökenli ve darbe ile gelmeleri, bölge tarihine bakıldığında çok anormal bir durum değildir. Onlar gücü ele geçirene kadar sabırlı ve olması gerektiği gibi hareket ederler. Saddam Hüseyin ve Kaddafi buna iyi örneklerdir. Yada Hüsnü Mübarek gibi sadece doğru yerde durmaları onları bu güce ulaştırabilir. Bu şahısların ilk söylem ve eylemleri oldukça samimi, halkçı ve adalete vurgu yapan, halktan biriymiş gibi görünse de kısa sürede ilk değişim burada görülecektir.
- Gücü Elinde Tutmak
En önemli stratejileri kaosu kullanmak olan bu şahısların da ilk icraatları muhaliflerini (en yakını olsa bile) yok etmektir. Onu kabul etmeyenler ajan, darbeci yada düşman gruplar ile işbirliği yapma gerekçeleri ile suçlamak en bilinen yöntemlerdir. Doğal olarak aykırı bir ses istemeyeceklerdir. Ama bu durumun da ciddi sıkıntıları beraberinde getirdiğine yine kendi hayatlarında şahit olduğumuz bir gerçektir. Etraflarında sadece onlardan korkan bir dalkavuk ordusu ile yaşarlar bu da onların gerçeklikten çok uzakta yaşamalarına sebep olur. İkinci adım ise askeriye ve medya başta olmak üzere her şeyin kendi kontrolünde olması sağlanır. Örnek vermek gerekirse; dünyada ne olursa olsun o ülkenin haberlerinde sadece kendisi konuşulur. Ortak özelliklerinden bir diğer önemli olanı ise yaşam biçimleridir. Lüks ve şatafat içerisinde yaşadıkları sarayları vardır. Ülkenin her yanında birçok şekilde tasvir edilmiş heykelleri ve resimleri ile donatılır. Sadece basit resim ve heykellerden bahsetmiyorum; tamamen psikolojik bir hatırlatma olarak tasarlanırlar. Giyimleri ve sürekli genç görünmeleri, birçok profil çizmeleri (adalet sağlayan, bilge vb.) Örnek vermek gerekirse sadece bu iş için Irak’ta Saddam Kültür Akademisi açılmıştır. Onlar bu filmin içerisinde yaşarken birde durumu kötü ve fakirlik içerisinde bir halk figürü var aynı kare içerisinde. Psikolojik açıdan halka yaşama hakkı verdiğini düşünen bu şahıslar aynı zamanda halktan karşılıksız sadakat ve sevgi beklerler. Aslında çatışma da burada başlıyor, her şey etrafındaki şahısların kontrolünde, birçok mevzudan haberi bile olmadan yaşamakta olan biri. Önemli olan onun karizması ve gazete, kitap, medyada onun için hazırlanmış hikayelere kapılmış olması. Bu yüzden bir ses yükseldiğinde şaşırır ve agresif tepkiler göstermeye başlarlar. Halkına bir baba olduğunu zannettiği için çocukları yaramazlık yapmaz ise cezalandırılmaz, mantığı güderler. Bu nedenle Özgürlük istemek onlar için en büyük nankörlük olur. Tabi ki değişen dünyada hareketsiz durmak halkı ve halk gücünü en fazla tetikleyen unsur haline dönüşmesi de gecikmez.
- Veliaht Seçimi
Diktatörlerin ve diktatörün artık yaşlandığını hissetmesi beraberinde yerine ve kurduğu bu rejime bir baş aramasını gerektirir. Bu da tarihin her döneminde gördüğümüz gibi erkek çocuklarını ön plana çıkarır. Zaten bu düzen içerisinde epey bir yol kat eden bu çocuklar çoktan bunun için hazırlanmış ve sıralarını beklemektedirler. Ancak yakın tarihimizde Saddam, Kaddafi örneklerinde de görebileceğiniz gibi hiçbirisi bunu başaramamıştır. Hatta onların sonu da babaları ile aynı olmuştur.
Böyle bir senaryo içerisinde yaşamak sonuçta bu senaryoyu onlar için yazanlar tarafından belirlenen bir son üzere bitmektedir.
“ Zulüm ile abad olanın, akıbeti bedbaht olur”
Yunus Emre
Yorum Yok