Beni Takip Et

post image

BAHAR HAVASI ARAPLARA YARAMADI (TUNUS – MISIR)

BÖLÜM 2: TUNUS – MISIR

Yazı dizimizin ikinci bölümünde Mısır veTunus ülkelerinde ‘Arap Baharı’ senaryosunun etkilerinden bahsedeceğim. İlk olarak bu olaylar silsilesini daha iyi anlayabilmek için ülke ülke anlatmaya çalıyorum ki olayların aslında bir bütün olduğunu anlayabilelim. Bir önceki yazıda Irak ile başlamıştık, bu yazımızda Tunus ile Mısır ülkeleri ile devam edelim.

Tunus, yıllarca Fransız sömürgesi altında idare edilmeye çalışılmış ancak uzun süren zaman zarfında bir düzen oluşmamıştı. Fransızlar kendi kontrolünde bir düzen oluşturma maksadı ile Burgiba ailesini hükümete getirmişti. Yine monarşi ile yönetilen bu sistem yerine 1987 yılında Zeynel Abidin Bin Ali Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Ilımlı İslam’ın yaşandığı ülkede daha önceden hiç yaşanmamış olan çatışmalar, 2004 yılında dünyada ‘Turuncu Devrim’ hareketi olarak bilinen olayların bir benzeri Tunus’ta ismini ‘Yasemin Devrimi’ olarak karşımıza çıkardı. Tabi ki uzun yıllardır süre gelen dikta rejimi beraberinde yolsuzluk ve rüşvetin yol açtığı sıkıntılar, olayların başlamasına sebep oldu. 2010 yılında Muhammed Boazizi adlı bir gencin el konulan pazar arabasının elinden alınması ve uğramış olduğu hakaretler sonucu, Şehrinin belediye binası önünde kendisini ateşe vermesi olayların fitilini ateşlemiş oldu. Yine diğer ülkelerdeki gibi baskı ve üstü örtülü yolsuzluk, adaletsizlik vb. Olaylar görmezden gelinemeyecek bir hal aldı. Bu yaşanan olayı telefona kaydeden insanların Sosyal Medya aracılığıyla örgütlenmesi ve dünya kamuoyuna çektikleri dikkat ile protesto ve gösteriler başladı. Her şehirden yükselen sesleri internet kısıtlamaları ile bastıramayacağını anlayan hükümet devreye silahlı gücünü koydu. Halkın içerisine yerleştirilen ajanlar ile baskı ve ölüm iyice arttı. Protesto gösterilerinde direk insanların hedef alınması olayları bir iç çatışma haline getirmeye başladı. Birçok açıklama yapan Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin, suçunu kabul etmiş ve düzelteceğim demişse de artık halkın inancını tamamen kaybetmişti. Kısa sürede büyüyen olaylar ve gösteriler nihayetinde hükümeti orduya teslim ederek bıraktı. Kısa süre sonra daha önce gündeme ajanlık suçlaması ile gelmiş olan Muhammed Gannuşi getirildi. Yazımın devamında ise Mısır ile devam edeceğim;

Mısır, uzun yıllar Mısırlı olmayan insanlar tarafından yönetildi. Bu ülke hiçbir zaman ekonomik bir refaha kavuşmamıştı. Mısır’ı anlatmaya başlarken yazı içerisinde ismi geçecek olan ‘Cemal Abdunnasır’ hakkında bir yazı yazacağımı belirteyim. 1950-70 yılları arasında Mısırlı olan ilk Cumhurbaşkanı ünvanı ile görev yapmış olan Devrimci, Milliyetçi ve Sosyalist olan Cemal Abdunnasır hükümetinin yerini Enver Sedat hükümeti aldı. Batıya olan hayranlığını hiçbir zaman saklamayı başaramayan Enver, Mısırın önde gelen ve İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) hareketinin liderlerine ağır yaptırımlar uygulamış ve nihayetinde bir tören esnasında suikaste uğrayıp öldürüldü. Bu olaylar ileride yazılabilir ancak biz konumuz şahsı olan ve belki de hayatının tek doğru adımı olan ‘doğru zamanda doğru yerde olma’ deyiminin karşılığını alan Hüsnü Mübarek ve onun hükümeti zamanını inceleyeceğiz; Askeri bir geçmişi olan Mübarek 1928 yılında dünyaya gelmiş, Enver Sedat döneminde Hava kuvvetleri komutanlığı yapmıştı. Bir müddet sonra Enver Sedat’ın sağ kolu haline gelmiş ve ona yapılan suikast ile ölümünün akabinde 1981 yılında Cumhurbaşkanı seçildi. Diğer diktatörler gibi her şeyi kontrol altına aldığını düşünse de aslında dünya kamuoyunun gözünden hiç kaçmayan yaşlanma korkusu onun giyimi ve tavırları ile herkesin bildiği bir mevzu haline gelmişti. Yıllardır süre gelen ekonomik sıkıntı hiç değişmemiş hatta günden güne kötüleşmekteydi. Yolsuzluk artmış ve halka yapılan baskılarda bir o kadar artmıştı. Mısırlı genç bir aktivistin bir televizyon kanalında yaptığı konuşma ile yapılan adaletsizlik ve yolsuzluk gözler önüne serilmiş buda Mısır için fitili yakılmış bir bomba halini almıştı. Barışçıl başlayan eylemlerin sembolü Tahrir Meydanı olmuştu. Her gün binlerce insan oraya gelerek gösterileri desteklemesi Tahrir Meydanını bir merkez haline getirdi. Mübarek, bu olayların Müslüman Kardeşler tarafından yapıldığı iddiasını savunurken, onun taraftarları ise başka meydanlarda toplanmaya başladı. Bu grupların birbiriyle yaşadıkları çatışmaları bahane ederek yine ve yeniden Asker sahaya sürüldü. Artık sivillere ateş açılıyor ve hiçbir endişe duymaksızın insanlar açıktan öldürülmeye devam ediyordu. Gerçek merminin kullanılmadığı söylense de ölü sayıları artmaya devam etti. Son çare olarak bir konuşma yapan Mübarek, sempatik görünmeye çalışsa da riyakar ve korkutan bir palyaço gibi halkın karşına çıktı. Tabi artık değiştireceği bir şey kalmamıştı. Nihayetinde ordu hükümeti devraldı ve 30 yıllık süren diktatörlük 18 günde devrildi. Bugün ise Asker olarak görünseler de birer kukladan farksız olan insanlar tarafından yönetilmekteler.

Hepinizin bildiği üzere bir gün batıl zail olacak. Ancak o güne kadar ve halen devam eden bu adaletsizlik bizim karşımıza daha neler çıkaracak. Yapılan gösteriler, verilen canlar neticesinde bir kafesten diğerine geçiş bu yüzden sormaktayım, sormaktayız ve soracağız; Bu sonu aynı biten hadiseler ne için ve kimin içindi? Neye ve kime yaramıştı? Yazı dizimin son yazısı Libya olacak ve kendine has bir yaşantısı olan Muammer Kaddafi ve hükümeti hakkında bilgi vereceğim.

GİRİŞ

Bölüm 1: Irak

Bölüm 3: Libya

Yorum Yok

Yorum Yapın

Back to top