Beni Takip Et

post image

TALİPLİKTEN DÖNÜŞ KAİDESİ 2

BÖLÜM:2

Dünyanın her yerinde olası bir saldırı beklenebilirdi, ama dünyanın süper gücü olarak tanınan ABD’nin kalbinde olabileceğini kimse düşünemezdi. Ancak ABD’nin uygulamakta olduğu yanlış siyasi stratejileri, radikalleşmeyi ve aşırılığı önüne geçilmez bir vahşete dönüştürmekteydi.

  Bölge de oluşan gerilimin en büyük müsebbibi olan ABD’nin , bölgenin etnik ve siyasi yapısını bilmemesinin beraberinde getirdiği en önemli yanlışlardan biri de Irak ve Afganistan da kurduğu dev cezaevleriydi. ABD’nin Afganistan da uyguladığı vahşiliğin bir benzeri ve daha şiddetlisi artık Irak da bir insanlık suçuna dönüşmüştü. Bu cezaevlerinde örgütlenen ve her türlü işkenceye maruz kalan insanlardan bazıları ileride birer radikal haline geleceklerdi. Dünyanın artık çok yakından tanıdığı Usame bin Ladin ismi yerini ileride DAEŞ’in temellerini atacak olan Zarkavi ismine bırakmıştı. Bu isim ilk olarak ABD dış işlerinin yaptığı bir açıklama ile ismini dünyaya duyurdu. Ürdün’ün Zarka kentinde doğan ve büyüyen Ebu Musab Zarkavi, başarısız bir eğitim hayatından, genç yaşlarında uyuşturucu kullanmak ve satmaktan hüküm giydi. Bir alkolik olarak girdiği hapishaneden radikal bir İslamcı olarak çıktı ve Ürdün de silahlı bir örgüt kurdu, ama uzun sürmeden yakalanarak tekrardan hapse girdi. On beş yıl hapis cezası aldığı bu dönemde, mahkumlar arasında bulunan El Kaide mensubu olan Ebu Muhammed Maktisi ile tanıştı. İdeolog  ve din adamı olan Maktisi’den birçok tecrübe kazandı. Kısa sürede ismi Maktisinin önüne geçmiş ve en çok konuşulan kişi olmuştu. Genel af ile hapisten çıkıp Afganistan’a gitti ve bin Ladin ile görüştü, ancak bu görüşme sonrası Ladin’e biat etmeyi reddetti. Çünkü; Ladin’in hedefi batı iken Zarkavinin hedefi Şiiler ve bölgedeki Arap rejimleriydi. 1999 yılında Afganistan da kendi örgütünü kurdu. Ancak ABD’nin saldırıları esnasında yaralandı. 2000 yılının başında Irak’a gitti ve bölgenin karışıklığı ve ABD’nin bölgedeki eylemlerini fırsat bilerek Kürt bölgesinde Tevhid ve Cihad adı ile bir örgüt kurdu. Ona göre ideolojik ve teorik olarak ilk düşman Şiilerdi. Bu arada ileride DAEŞ’in el kitabı haline gelecek olan ‘Vahşetin İdaresi’ adlı kitap internet üzerinden yayınlandı. Kitabı yazan Zarkavi ile aynı inancı taşıyan Ebubekir Naci idi. Naci’ye göre bu vahşeti kullanarak elde edilecek kaos çok önemliydi, nitekim DAEŞ’in de en önemli stratejisi kaosu kullanmak idi. Kitap ileride kurulacak devletin (DAEŞ-IŞİD) dini, askeri ve stratejik ideolojisini anlatıyordu.  Bu kitap da yer alan ‘ Ben size cihattan ve savaşmaktan bahsediyorum, İslam’dan değil’ ibaresi de asıl düşünceyi gözler önüne sermekteydi. Yine bu kitapta Cihadın İslam’dan ayrı olarak tanımı yapılmıştı. Ve yapılmakta ve yapılacak olan şiddetin adı artık ‘Cihad’ olmuştu.

   ABD’nin bölgede her türlü aşırılığı kullanarak yaptığı eylemler beraberinde ülkede bir direniş oluşmasına yol açtı. Sadece Zarkavi değil, Baas rejimi kalıntıları ve bir çok Sünni aşirette silahlanmaya başladı. Gerilimin artması Zarkavinin işine yaramış, eylemlerini arttırması ve taraftar toplamasına destek olmuştu. ABD, Irak da geçici bir hükümet oluşturmak istedi, bunu fırsat bilen Zarkavi adayları ve oy veren herkesi kafir ilan etti. Ancak büyük çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu Irak, Şii grupların ittifakı ile hükümet kurma görevi ilk olarak Nuri El-Maliki’ye verdi. Bu olay karşısında asıl amacı Şii ve Sünni mezhep savaşını çıkarmak olan Zarkavi eylemlerini Şiiler üzerine yöneltti. Şii camilerine, kutsal mekanlarına ve Pazar yerlerine bomba yüklü araçlar ile saldıran Zarkavi, bunun yanında ileride DAEŞ’in de kullanacağı, turuncu tulum giydirerek kafa kesme eylemlerini kullanmaya başladı. Bu eylemleri video çekerek internet üzerinden dünyaya duyurmak da onun fikirlerindendi. Irak artık dünyanın en güvensiz ülkesi haline gelmiş, Zarkavinin Şii bölgelere yaptığı eylemler, Iraklı Şii din alimlerinin ‘Devlet bizi koruyamıyorsa kendimizi koruruz’ sözü ile Şii milislerde artık sokaklardaydı. Ülke artık birçok grubun birbiriyle savaştığı bir yer haline gelmişti.

   ABD’de gündem değişmiş Irak da yapılan eylemler protesto edilmeye başlanmıştı. Irak da bulunan Ebu Gureyb hapishanesinden çıkan video ve resimler oradaki vahşetin en büyük göstergesi olmuştu. Bu esnada ABD’de yapılacak seçimlerin ise ileride ilk siyahi başkan olarak tanınacak yüzü Obama gündeme oturmuştu. İlk vaat olarak Iraktan çekilmeyi söyleyen Obama 2008 yılında başkan seçilmişti. Bu seçim öncesinde ABD’nin uyguladığı sokak savaşları Zarkavi’yi iyice zayıflatmış ve Zarkavinin kendisine destek vermeyen herkese uyguladığı yıkım operasyonuna ülkede hem Şii hem de Sünnilerin tepkisi taraftarlarını azaltmıştı. Bunun üzerine bir video yayınlayan Zarkavi, bin Ladin ve El Kaide’ye biat ederek örgütün Irak Lideri oldu. 2006 yılında birçok grubu birleştirerek ‘Mücahit Şura’ isminde bir örgüt kurdu ve bu örgütü ufukta kurulacak devletin temelleri diyerek övdü. Mahkemeler kurdu, bakanlar atadı ve internet üzerinden ciddi bir faaliyet içine girdi. Sünniler de artık onun hedefindeydi, çünkü amaç kendisini kabul etmeyen herkesi kapsıyordu. 2006 yılının haziran ayında bir hava harekatı sırasında öldürüldü. Yerine Iraklı olan Ebu Ömer El-Bağdadi geldi ama onun da geri planındaki asıl isim Mısırlı Ebu Hamza Muhacir idi. Ne kadar geriye kalan Zarkavi devletini sürdürmek isteseler de başarılı olamadılar. 2007 yılında bölgede tekrar kontrol sağlamak isteyen ABD, Irak’a asker göndermeye devam ederken, İngiltere askerlerini çekeceğini açıkladı. 2008 yılında ABD’nin El Kaide’yi yok etmek adına başlattığı ‘Sahva Harekatı’ El Kaideyi zayıflatmayı başarmış ancak beraberinde bölgede bulunan sivillere de büyük zarar vermişti. 2010 yılında El Kaidenin lideri kabul edilen o iki isminde öldürüldüğü açıklandı. Ve bu iki ismin yerine ileride ismi dünya gündeminden düşmeyecek olan Ebu Bekir El-Bağdadi’ye bıraktı. Ama amaç değişmemişti, eğer Şiileri bu savaşa sürükleyebilirler ise Sünniler onlara katılacaktı ve bir mezhep savaşı haline gelecekti. 2011 yılında bir hava harekatında ele geçirilen Usame bin Ladin’in öldürüldüğünü açıklayan Obama, Irak’tan askerlerini çekti. Geride ise tanınmaz halde bir ülke ve bir milyondan fazla ölü bırakmıştı. Irak’ta oluşan iç savaş yerini şiddetli bir mezhep savaşına bırakmış, Ebubekir Bağdadi ise güçlenmeye devam ediyordu. Bu sırada ‘Arap Baharı’ adıyla gündeme gelmiş, bölge ülkelerde yapılan devrim hareketleri etkisini arttırmıştı. Tunus, Mısır, Libya, Yemen ve Suriye’de iktidarlar ya devrilmiş yada yerini başkasına devretmişti. Bu ülkelerden birisi olan Suriye günümüze kadar bölgenin en önemli odak noktası haline gelecek ve diğer güçlü ülkelerin kendi projelerini gerçekleştireceği bir satranç tahtasına dönüşecekti. Nitekim bu ülkelerden biri olan İsrail için de devrilen bu rejimlerin yerine halkın iradesinin geçmesi, bölgenin en eski sorunlardan biri olan ‘Filistin Meselesi’ ile tekrar köşeye sıkıştırılacaktı.

  Suriye; babası Hafız Esad’ın yerini alan oğlu Beşşar Esad göstermiş olduğu reformist tutumlar neticesinde diğer ülkeler tarafından destek bulmuştu. Ancak bu reform hareketlerinin yetersizliği, ülkedeki sıkıntıların artması ve bölgede kurulan bu yeni hükümetler üzerine kurulmaya ve yaptırılmaya çalışılan projeler tıpkı Mısır’da ve Libya’da da yaşandığı üzere halkın protestolarına sebebiyet vermiş, bu protestolara karşı sert müdahaleler gerçekleştirmesi ile Suriye de ikinci bir Irak olmaya başlamıştı. Ülkede ilk olarak devlet ordusundan ayrılan askerler Özgür Suriye Ordusu’nu kurdu. Yine başta Suudi Arabistan olmak üzere birçok ülkenin desteklemesi ile El Nusra Cephesi kuruldu. El Nusra’da El Kaidenin Irak’ta izlediği anlayışa sahipti, tek farkı onlar kadar aşırı ve vahşet sergilemiyordu. Ve beklendiği üzere Bağdadi, Suriye’deki kaosu fırsat bilerek Nusra’ya yardım ve asker yollamaya başladı. Kendisi de Irak’ın büyük bir bölümünü elinde tutar hale gelmiş, girdiği yerlerdeki bankaları yağmalıyor, petrol bölgelerini ele geçiriyor, gayri resmi bir şekilde bu petrolü satıyor ve ABD’nin geride bıraktığı silah ve mühimmat ile daha da güçleniyordu. Bu arada Bağdadi’nin El Kaide’ye bağlı olmadığını açıklaması, kendi devletini ve hilafetini ilan etmesi ile bu duruma karşı ,rejime karşı direniş oluşturmak için kurulmuş olan Nusra, yaptığı açıklamada Zevahiri’ye ve El Kaide’ye bağlı olduğunu açıkladı. Bunun üzerine Bağdadi, hem Nusra hem de Özgür Suriye Ordusuna savaş ilan etti. Bu örgütlerin zayıflamasını sağlayan Bağdadi ve Irak İslam Devleti artık Irak Şam İslam Devleti olarak anılmaya başladı.

  Yapı ve düşünce olarak İslami bir örgüt olduğunu iddia eden DAEŞ(IŞİD)’in kendisini kabul etmeyen herkesin kafir olduğunu ve ölmesi gerektiği inancına sahipti. ‘İslam barış dini değildir’ ve ‘Cihad için Cihad’ düşüncesi de bunun bir ispatıdır. Aynı şekilde Müslümanların en önem verdiği ‘Filistin Meselesi’ ne olan düşüncesini de Şam’da Filistinlilerin yaşadığı Yermuk kampına saldırarak tarafını belli etmişti. Bu vahşet örgütün bu kadar taraftar toplaması ve dünyanın her yerinden insanların bu örgüte sempati duyup katılmaları ise; örgütün hitap ettiği kitle ve kullandığı argümanlar ile açıklık kazanmıştır. Gençlerin en çok etkilendiği ‘Cihad’ kavramı ve ‘Cennet Vaadi’ ile oluşan etki ve bunun yanında elde ettiği maddi gücün üçte birlik kısmını harcadığı ve ismine ‘Medya Savaşı’ diyerek önemine vurgu yaptığı argümanlar oldu. İnternet ağı üzerinden uyguladığı farklı dillerde gazeteler, dergiler ve örgüt mensuplarının kullandıkları sosyal medya hesaplarının yanında Hollywood yapımı filmleri aratmayan video görüntüleri yayınlaması da en büyük sempati kaynağı oldu. Müslümanlık yada siyasi bir görüşü olmayan ve başka ülkelerden katılan gençlerin çok fazla ortak özellikleri bulunmaktadır. Örneğin; bu gençlerin çoğu internette ulaştıkları bilgiler ile ikinci sınıf ve hiçbir amacı olmayan sıradan hayatının yanı sıra, dünyanın her yerinden kardeşi olacağı ve bir kahraman olup Allah yolunda savaşmak sonunda ise Cennet’e gideceği inancı büyük ölçüde etkileme yöntemiydi. Bazıları ise sabıkalı yaşantıları ve içlerinde bulunan şiddet eğilimi ile buranın tıpkı oynadıkları savaş oyunları misali bir ortam izlenimi vermesidir. Profesyonel şekilde uyguladıkları bir tebliğ mekanizması vardır. DAEŞ’i sıradan bir psikopat ve vahşi insanlar topluluğu olarak görmek olayın vahametini ve iç yüzünü görmeyi engellemekten başka bir işe yaramamaktadır.

BÖLÜM: 1

Yorum Yok

Yorum Yapın

Back to top