Beni Takip Et

post image

ALTI GÜNLÜK ZİLLET SENARYOSU

Aslında daha önce bahsetmiş olduğum Siyonizm hareketi ile kurulan İsrail devletinden bahsetmişken bu konuya değinmeden olmaz diye düşünmekteyim. Bu olay Osmanlı’nın yıkılışının da içerisinde bulunduğu projenin mimarlarının ilerisini düşünerek nasıl bir yol izlemeleri gerektiğinin somut örneklerinden birisidir. Osmanlı’nın yıkılışı ve egemenlik alanlarının sınırlandırılışı Yahudi toplumuna bir ulus olma fikri ile harmanlanarak dönemin süper gücü olan İngiltere eli ile Batı kuklası Arap Devletleri kuruldu. Argüman olarak kullandıkları yine tarihi sürecin vazgeçilmez fenomenlerinden olan Milliyetçilik kullanıldı. Nitekim bu Arap toplumları içerisinde halen büyük bir lider sayılan Cemal Abdül Nasır ikonunu ortaya çıkardı. Arap toplumu içerisinde Nasırizm ideolojisi halen içten içe hatırlanmakta ve istenmekte olduğunu görüyoruz. Ancak Batı’nın bu topraklarda öğrenemediği insan faktörünün karmaşık yapısı ve kültürel gerçeklerle tekrar tekrar yüz yüze kalacakları gerçeğini değiştiremedi. Nasır döneminde de bir benzeri ile karşı karşıya kaldılar ve kendi destekleri ile uzun yıllardır kendilerini yönetme ve idare gücü elinde olmayan Mısıra cumhurbaşkanı yapılan Nasır, iktidara gelir gelmez Batı’ya olan kini kullanmaya başladı. Tabi İngilizlerin 18 yy. sonunda fark etmiş oldukları petrol ve doğal kaynaklar yine söz konusu bile edilmeyecekti.

  ‘Nasır, 15 Ocak 1918 yılında Mısır’ın İskenderiye şehrinde, babasının postane görevlisi olduğu fakir bir mahallede dünyaya geldi. Orta öğrenimini Kahire’de tamamlayan Nasır, kısa bir süre hukuk eğitimi aldıktan sonra Kraliyet Askeri Akademisi’ne girerek 1939 yılında mezun oldu. İngiliz karşıtlığı ile bilinen Nasır, kısa sürede devrimci, milliyetçi ve sosyalist bir şahsiyet oldu. Askeri rütbesi hızlı bir şekilde yükselen Nasır, 1952 yılında Muhammed Necib önderliğinde yapılan darbe ile Mısır’da cumhuriyet ilan edilince Necib’den sonra devletin başına geçti. Ve 1956-70 yılları arasında Mısır’ın ikinci Cumhurbaşkanlığını yaptı.’

  Dönemin en büyük karmaşası olan ve 1947 yılında başlayan Soğuk Savaş’ın etkileri bütün dünya da etkisini gösteriyordu. ABD ile Sovyetler Birliğinin siyasi çekişmeleri bütün Orta Doğuyu sarmıştı. Bu bölgenin kaderi ise 1948 yılında İsrail Devletinin kuruluş ilanı ile yeni bir boyut kazanmıştı. Pe ki bölgenin haritasını dahi değiştiren bu hadiseler nasıl ve ne amaç ile başlamıştı? Yeni kurulan bu düzen aslında aynı düşünce ve oyunun bir parçası mıydı?

  İsrail Devletinin ilanı ile bölgede artan gerilimin bir savaşa dönüşmesi an meselesi idi. Beklendiği üzere başta Ürdün, Mısır ve Suriye olmak üzere oluşturulan Arap koalisyonu üzerinden İsrail’e karşı savaş, İsrail’in geleceği adına elzem görülmekteydi ki nitekim bölgede bulunan yerel unsurlar devreye sokularak çeşitli olaylar ile sonunda gerçekleşti. En düzenli orduya sahip olan Ürdün, ilk aşamada Batı Şeria ve Kudüs’ü geri aldı. Kısa bir zafer tadı ile top yekun bir hataya sürüklenen Arap coğrafyası ve taze devletin ilerleme sürecini kontrol altına almak adına BM sürekli olarak tarafları uyarı adıyla müdahele etmeye başladı. Her taraftan saldırı altında gibi gösterilen İsrail, Ürdün’ün kuzey sınırı, Suriye’nin Golan Tepeleri ve güney sınırında bulunan çöl üzerinden yapılabilecek bir Mısır saldırısı da aynı oranda büyük bir tehdit olarak lanse edildi. Ancak 1956 yılında Nasır’ın Süveyş Kanalını millileştirmesi dönemin en önemli olaylarından olan Süveyş Krizine dönüştürüldü. Kanalı o döneme kadar elinde bulunduran İngiltere, Fransa ile birlikte İsrail’e bir savaş bahanesi vererek Mısır’a saldırdılar. İsrail güçleri kısa sürede Sina’yı kuşattı. Askeri olarak kara gücünün büyük kısmını çöle yığan Nasır, danışman ve komutanlarının iş bilmezliğine aldanarak savaşta hızlı bir şekilde mağlub edildi. Soğuk savaşın aktörleri ABD ve Sovyetlerin desteğini aldığı için bunu kendisine siyasi bir zafer olarak adlandırdı. Nasır o güne kadar temelini oluşturduğu Arap Milliyetçiliğini daha ileri taşıyarak Arapların liderliğine oynamaya başladı. Ancak bunun yolu İsrail’in bileğini bükmekten geçiyordu. İsrail, Süveyş Krizi sonrası BM’nin baskıları sonucu Sina’dan çekildi ancak stratejik olarak kazanımlar elde etti. BM acil müdahale gücünün Mısır ve Gazze sınırını kontrol ediyor olması Arap savaşçıların saldırılarına karşı bir koruma oluşturuyordu. Ve İsrail gemileri için Tiran Boğazından, Eilat şehrine serbest geçiş hakkı kazandırdı. Araplar, İsrail’in Süveyş Krizinden gelen kazanımlarını mahrum bırakmak istiyordu ve herkes yakında bir savaşın daha yaşanacağını, İsrail de bu savaşta yalnız olacağını çok iyi biliyordu. Ancak hesap edilmeyen durum ise İsrail’in, Süveyş Krizi sırasında Mısır’ın hava kuvvetlerinin zayıflığını görmüş ve savaşa kadar olan dönemde hava gücü olarak ciddi bir hazırlık yapmış olmasıydı.

   1964 yılında İsrail’in Ürdün Nehrinden su alması, bölgede yaşanan küçük çaplı çatışmaları daha şiddetli bir hale getirdi. Arap devletleri hemen suyolunu kapattı. İsrail ise Suriye deki barajlara saldırdı. Aslında yaptığı hazırlıklar sonucu bir bahane arayan İsrail, 1966 yılında askeri bir devriyesinin mayına çarpması sonucu 3 askerin ölmesi ile Filistinli grupları suçlayıp mültecilerin yaşadığı kampa saldırdı. BM, İsrail’in ateşkes antlaşmasına uymadığına hükmetmiş olsa da olaylar ve taraflar yatışmıyordu. Mısır’ın, Yemen deki iç savaşa askerlerinin üçte birini Arap milliyetçilerini desteklemek için göndermiş olması Mısır bütçesini zaafa uğrattı ve 1966 yılında yaşanan iki olay Mısır askeri gücünün zayıf olduğunu gün yüzüne çıkarttı. İsrail vatandaşı olan bir barış eylemcisi amatör uçağı ile İsrail’den, Mısır hava sahasına fark edilmeden indi ve Nasır ile görüşmek istedi. Bir diğer olay ise; İsrail’in bir milyon dolar verdiği bir Irak savaş pilotu, ordudan kaçırdığı Mit-21 savaş uçağı ile İsrail’e iniş yaptı (Mısırın savaş uçaklarının da Sovyet yapımı Mit-21 uçaklarından oluşması sebebi ile uçakların gücü ve yeri saptandı). Bu olaylar neticesinde Mısır hava kuvvetlerinin en zayıf noktalarını öğrenen İsrail için artık her şey hazırdı. Bütün bu istihbarat ve bilgiler artık kullanılabilirdi. 22 Mayıs 1967 yılında Nasır’ın Tiran Boğazını, İsrail gemilerine kapattığını açıklaması beklenen bahaneyi verdi ve İsrail bunu savaş gerekçesi saydı. Aynı zamanda Suriye sınırında yaşanan çatışmalar üzerine İsrail, Golan Tepelerine top yekun bir savaş başlattı. İsrail’in, Suriye’yi işgal hareketi üzerine Nasır, Mısır kara kuvvetlerine Sina’ya girme emri verdi. İsrail bu olayları ve söylemleri, Naziler ve soykırıma bir benzetme olarak medya da bir acıtasyon kampanyasına başladı. Ama bütün dünya İsrail’in bu savaşı çok büyük bir istek ile beklediğini bilmekteydi. Plan belliydi, İsrail sınırlarını genişletmek ve Arap tehdidini ortadan kaldırmak için bütün planlarını hazırlamıştı. Ancak herkes saldırıyı Arapların başlatacağını beklerken, ilk hamle İsrail’den geldi. İsrail bu harekata ‘Odak Operasyonu’ adı verdi.

  1.GÜN: 5 HAZİRAN 1967

  5 Haziran sabahı saat 7’de, İsrail hava kuvvetlerinin tamamı olan 200 savaş uçağı Mısır havaalanlarındaki hedeflerine doğru harekete geçti. Daha önceden kendilerine verilen istihbarat fotoğrafları ile yerleri belirlenmiş olan ve hiçbir sığınak olmaksızın pistlerde bekleyen savaş uçakları ilk hedefti. Radarlara yakalanmamak için önce kuzeye sonra batıya yöneldiler. Telsizlerini kapatıp, Akdeniz üzerinde çok düşük bir irtifada uçtular. Sonra güneye dönüp, Mısır’ın beklediği gibi doğudan değil kuzeyden gelerek hedeflerine ulaştılar. Saat sabah 7.45’te Mısır’ın 11 havaalanı üzerinde aynı anda görüldüler ve hedeflerine doğru dalışa geçtiler. Mısır’ın bütün havaalanlarını ve savaş uçaklarını kısa sürede yok ettiler. Mısır için hiç beklenmeyen bu saldırı devamında geride kalan her şeyi kullanılmaz hale getirip, aynı zamanda Suriye ve Ürdün’ün havaalanlarını da bombaladılar. Sadece 4 saat içerisinde Mısır ordusu 320 savaş uçağı ve hava kuvvetlerinin %80’ni kaybetti. İsrail, bir dizi oyun ile Mısırlıları güneyden saldıracağına inandırdıktan sonra, hava savunması yok edilmiş olan Mısır kuvvetlerine karşı 3 zırhlı tümen ile kuzey ve merkez hattından harekete geçti. Yanlış istihbarat raporlarına güvenen Mısır ve Arap koalisyon güçleri ağır kayıplar verdi. Savaşın kaderi belli olmuştu. Arapların ciddi kayıplarının yanı sıra İsrail asgari bir kayıpla planlarının meyvesini topluyordu.

  2.GÜN: 6 HAZİRAN 1967

  6 Haziran günü yaşanan tuhaf bir olay savaşın tamamen kaybedilmesine ve Mısır’ın kötü şöhret ile anılmasına neden olacaktı. İsrail pilotları Sina üzerinde bir Mısır nakliye uçağı tespit etti. Bu uçakta Nasır’ın en güvendiği kişi Mareşal Amir ve komuta heyeti bulunmaktaydı. Manidar olan ise İsrail pilotları bu uçağı düşürmedi ve Amir, Sina’da gördüğü manzara karşısında en yanlış kararı verdi. Mareşal Amir, Mısır ordularına Sina’dan tahliyesine ve Süveyş’in batısına çekilme emrini verdi. İsrail ise bu çekilmeden bulduğu fırsat ile Sina’nın kontrolünü ele geçirdi ve Süveyş’e kadar ilerledi.

  3.GÜN: 7 HAZİRAN 1967

  7 Haziran günü İsrail kuvvetleri, Batı Şeria’yı Ürdün kuvvetlerinden geri almak için saldırıya geçti. Ve kısa sürede İsrail kuvvetleri Kudüs’ü işgal etti. Aynı zamanda İsrail uçakları Sina’da ki Mısır tanklarını imha etti. BM’nin ateşkes kararlarına rağmen saldırıları durdurmayan İsrail ilerlemeye devam etti. Yeni hedef ise Suriye idi.

  4.VE 5.GÜN: 8-9 HAZİRAN 1967

  Mısır ve Suriye BM’nin ateşkes kararına uyacağına açıklamasına rağmen İsrail, Suriye’ye saldırdı. Golan Tepelerini işgal eden İsrail, Şam’ın 20 kilometre yakınına kadar ilerledi.

  6.GÜN: 10 HAZİRAN 1967

  Dünya kamuoyu ve BM’nin baskıları sonucu taraflar ateşkesi kabul etti. Sonuç olarak; İsrail 6 gün içerisinde tamamen bölge coğrafyasını değiştirdi ve topraklarını 3 katına çıkardı. Arap orduları yenildi ve Arap milliyetçiliği zarar gördü. Nasır, utanç ve üzüntü içerisinde istifa etti. İsrail bölgede ciddi bir güç atmosferi oluşturdu. Filistinliler, Arap ülkelerinin kendilerini koruyamayacağını anladı ve kendi direniş hattını oluşturdu. İsrail artık doğal güvenlik bariyerlerine sahip oldu. Batıda Süveyş Kanalı, Doğuda Ürdün Nehri ve Kuzeyde Golan Tepeleri. Artık İsrailli siviller değil Arap siviller tehdit altındaydı. Savaş’ın 7 günü ve Filistin halkına yapılan zulüm ise hala devam etmektedir. Çünkü: Asıl hedef Kudüs’ü ve Filistin’i alarak büyük İsrail Devleti’ni kurmaktı.

1 Yorum

Yorum Yapın

Back to top